[ad_1]
İngiliz The Economist Dergisi’ne bir yazı yazan Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği mevzusu hakkında “Lüzumlu adımları atmazlarsa Türkiye duruşunu değiştirmeyecek” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İngiliz The Economist Dergisi’ne bir yazı kaleme aldı.
İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği hakkında açıklamalarda bulunan Erdoğan, iki ülkenin lüzumlu şartları yerine getirmemesi halinde üyeliklerinin NATO için risk olacağını söylemiş oldu.
5.maddeyi hatırlattı
“NATO için Türkiye’nin ne denli mühim ve eleştiri bir ülke olduğu tüm üyelerce tekrardan kabul edilirken, bazı üyelerin Türkiye’ye yönelen kimi tehditleri tam olarak takdir edememesi talihsiz bir durumdur.” diyen Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye’ye gore İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğe kabulü, kendi güvenliği ve örgütün geleceği açısından riskler barındırmaktadır. 5. Madde uyarınca NATO’nun en büyük ikinci ordusunun yardımına koşmasını bekleyen bu ülkelerin, AB ve ABD tarafınca da terör örgütü olarak kabul edilen PKK’nın eleman devşirme, finansman ve propaganda faaliyetlerini engellemesini beklemek en naturel hakkımızdır.
Türkiye aday ülkelerden tüm terör örgütlerinin faaliyetlerini durdurmalarını ve mensuplarını Türkiye’ye iade etmelerini istemektedir. Bu ülkelerin makamlarıyla açık kanıtlar paylaşılmış ve adım atmaları beklenmiştir.
“Lüzumlu adımları atmamaları hâlinde Türkiye duruşunu değiştirmeyecektir”
İlaveten Türkiye, bu ülkelerin NATO üyelerince yapılacak terörle savaşım operasyonlarına destek vermelerini arzu etmektedir. Terör tüm üye ülkelere tehdit oluşturmaktadır ve aday ülkelerin örgüte katılmadan ilkin bu gerçeği kabul etmeleri gerekmektedir. Lüzumlu adımları atmamaları hâlinde Türkiye bu konudaki duruşunu değiştirmeyecektir.”
Erdoğan’ın yazıya döktüğü yazı şu şekilde;
“Türkiye 70 senedir NATO’nun gururlu ve olmazsa olmaz bir üyesi olmuştur”
Ukrayna’daki harp, kurallar temelinde işleyen internasyonal seviye, büyük güç rekabeti ve Avro-Atlantik güvenliği mevzusundaki yaygın inanışlara meydan okudu. Yaşanmış olan süreç hem de tarihin en büyük askeri ittifakı olan NATO’yu tekrardan ayağa kaldırdı. Türkiye 70 senedir NATO’nun gururlu ve olmazsa olmaz bir üyesi olmuştur. Ülkemiz, özgürlük ve demokrasiyi korumak için çaba sarfetmek için Kore’ye asker göndermesinin arkasından 1952 senesinde ittifaka iştirak etmiştir. Soğuk Harp döneminde ve sonrasında Türkiye, Ortadoğu, Kafkasya ve Karadeniz bölgelerinde istikrar sağlayıcı ve pozitif bir erkek oyuncu olmuştur. Türk askeri de NATO görevleri kapsamında Kosova’dan Afganistan’a kadar dünyanın birçok bölgesine gitmiştir. Bununla beraber ülkemiz müdafa sanayiine milyarlarca dolar yatırım yaparak müdafa kapasitesini güçlendirmiştir. Bu ilave kapasite yardımıyla ortaya konan ürünler Ukrayna’nın da içinde olduğu değişik harp bölgelerinde mühim etkisinde bırakır yaratmıştır. Türkiye’nin bu artan kapasitesi NATO’nun dayanıklılığına ve gücüne katkı sunmuştur. Ortaklarımız Türkiye’nin, NATO’nun kolektif güvenlik misyonuna sunmuş olduğu katkıyı daima takdir etseler de kendi güvenlikleri tehdit altında olmadığı zamanlarda bu katkıyı çabucak unutmuştur. Türkiye’nin önemini yalnızca (Balkanlar’da yaşanmış olan kriz şeklinde) kargaşalık dönemlerinde hatırlayan paydaşlarımız, Türkiye olmadan uzun vadeli istikrarın sağlanabileceği hülyasına tutulmuş; bundan dolayı tehdidin savuşturulmasının arkasından jeopolitik gerçekleri ve bölgede ortaya çıkması olası tehditleri gözardı etmiştir. Kuşkusuz bu hülyaları, yaşanmış olan internasyonal krizler sonucunda hep kısa sürmüştür. Son yıllarda internasyonal sulh ve güvenliğin karşı karşıya olduğu tehditlerin değişime uğraması birçoklarının NATO’yu artık işlevini tamamlamış ve “demode” bir teşkilat olarak nitelemesine yol açmıştı. Hatta Emmanuel Macron 2019’da ittifakın “beyin ölümü” yaşadığını söylemiştir. Aynı kesimler Türkiye’nin de bu örgütteki rolünü sorgular olmuştu. Muhteşem bir hayalperestlik ile aşırı bir stratejik miyopluk sonucu ortaya çıkan bu tavır NATO’ya uzun seneler kaybettirdi.
“Türkiye NATO’nun bazı reformlar yapması icap ettiğini savundu”
Buna karşın Türkiye, bazı üye ülkelerin öngörüsüz ve yer yer sorumsuzca tavırlarını NATO’ya mal etmedi. Aksine NATO’nun önemini vurgulayarak, üye ülkelere (NATO’nun misyonunu yeni tehditleri içerecek şekilde güncellemek ve örgütü yeni jeopolitik ve küresel sınamalar karşısında daha mühim kılmak şeklinde) adımları atmaları çağrısında bulunduk. Türkiye’nin bu çağrısı giderek istikrarsızlaşan internasyonal sisteme karşı almış olduğu pozisyon ile paralellik taşıyordu. Bu açıdan Türkiye, tıpkı öteki internasyonal örgütler şeklinde NATO’nun da yeni güvenlik tehditlerine karşı bazı reformlar yapması icap ettiğini savundu. Bilhassa terör tehdidi mevzusunda (birçok üye ülkenin direkt hedef alınmasına karşın) kolektif güvenlik noktasında kafi adım atılmaması, hem güvenlik işbirliğini zedeliyor hem de NATO ülkelerinin kamuoylarında örgüte yönelik derin bir güvensizlik oluşturuyordu. Türkiye bu durumu katılmış olduğu tüm NATO zirvelerinde altını çizdi ve terörle mücadelenin dönüşüm geçirmesi için internasyonal işbirliğinin elzem bulunduğunu beyan etti. Bu kapsamda NATO’nun terör örgütleriyle savaşım ederken istihbari ve askeri mevzularda daha kuvvetli ortaklaşa iş içinde olmasını arzu ettik. Bunun yalnızca terör saldırılarının engellenmesi açısından değil, hem de NATO sınırları içinde terörün finansmanı ve eleman devşirme faaliyetlerinin engellenmesi hususunda gündeme getirdik.
“Büyük seviyede yalnız bırakılan ülkemiz, krizlerle tek başına savaşım etti”
Aynı şekilde Türkiye’nin çevresinde iç savaşlar yaşanırken NATO’dan bazı meşru ve lüzumlu taleplerde bulunduk. Sınırlarımızın ve hava sahamızın güvenliğini sağlamak ve II. Dünya Savaşı’ndan bu yana görülen en büyük sığınmacı dalgası bölgede ortaya çıkarken ‘insani güvenlik’ için bu taleplerde bulunduk. Bu mevzularda büyük seviyede yalnız bırakılan ülkemiz, bu krizlerle tek başına savaşım etti ve bu mücadelede büyük karşılık ödedi. Oysa ki bu krizler mevzusunda NATO bünyesinde atılacak adımlar bundan sonraki dönemde NATO’nun sınırlarında yaşanacak öteki çatışma ve krizlerle savaşım mevzusunda da örgütü hazırlıklayabilirdi. Ukrayna savaşı ile ortaya çıkan durum Türkiye’nin beklenti ve çağrılarının ne kadar yerinde bulunduğunu ortaya koymaktadır. Bu zamanda çatışmalar ciddi yıkıma niçin olurken Türkiye’nin jeopolitik konumunun farkına varan bazı üye ülkeler, geçmişte yaptığımız bazı hamlelerin ne kadar yerinde bulunduğunu görmüş oldu.
Hakkaten de Türkiye, NATO üyelerine gelecekte karşı karşıya kalınacak jeopolitik sınamalara hazırlıklı olmaları icap ettiğini söylerken haklıydı. NATO’nun önemsiz bulunduğunu savunanlara karşı örgütün öneminin giderek artacağını söylemekte de kesinlikle haklıydık.
“Aday ülkelerden tüm terör örgütlerinin faaliyetlerini durdurmalarını ve mansuplarını Türkiye’ye iade etmeleri istenmektedir”
NATO için Türkiye’nin ne denli mühim ve eleştiri bir ülke olduğu tüm üyelerce tekrardan kabul edilirken, bazı üyelerin Türkiye’ye yönelen kimi tehditleri tam olarak takdir edememesi talihsiz bir durumdur. Türkiye’ye gore İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğe kabulü, kendi güvenliği ve örgütün geleceği açısından riskler barındırmaktadır. 5. Madde uyarınca NATO’nun en büyük ikinci ordusunun yardımına koşmasını bekleyen bu ülkelerin, AB ve ABD tarafınca da terör örgütü olarak kabul edilen PKK’nın eleman devşirme, finansman ve propaganda faaliyetlerini engellemesini beklemek en naturel hakkımızdır.
Türkiye aday ülkelerden tüm terör örgütlerinin faaliyetlerini durdurmalarını ve mensuplarını Türkiye’ye iade etmelerini istemektedir. Bu ülkelerin makamlarıyla açık kanıtlar paylaşılmış ve adım atmaları beklenmiştir.
“Lüzumlu adımları atmamaları hâlinde Türkiye duruşunu değiştirmeyecektir”
İlaveten Türkiye, bu ülkelerin NATO üyelerince yapılacak terörle savaşım operasyonlarına destek vermelerini arzu etmektedir. Terör tüm üye ülkelere tehdit oluşturmaktadır ve aday ülkelerin örgüte katılmadan ilkin bu gerçeği kabul etmeleri gerekmektedir. Lüzumlu adımları atmamaları hâlinde Türkiye bu konudaki duruşunu değiştirmeyecektir.
“Her türlü tabanca ambargosu askeri ortaklık ruhuna aykırı”
İlaveten Türkiye, (İsveç’in ülkemize uyguladığı türden) her türlü tabanca ambargosunun NATO şemsiyesi altındaki askeri ortaklık ruhuna aykırı olduğu görüşündedir. Bu şeklinde kısıtlamaların bir tek ulusal güvenliğimiz değil NATO’nun kimliği açısından da son aşama zararı dokunan neticeleri olmaktadır. İsveç ve Finlandiya’nın ittifaka katılma ısrarı da NATO’nun gündemine gereksiz bir madde eklemiştir. Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın üyeliklerine itirazı hem de şimdiye kadar terörün hedefi olmuş tüm üyeler adına atılmış kesin bir adımdır. Terörün dini, milleti ve rengi yoktur. Hedefi sivil halka zarar vermek olan her örgütün karşısında her üye ülkenin kesin bir halde durması bu ittifakın en mühim misyonlarından biridir. Hiçbir ülkenin bu mevzuda bir ayrıcalığı bulunmamaktadır.
“Türkiye dış ilişkiler ve diyaloğun her türlüsüne açık”
Sorunları çözmek ve küresel sulh ve istikrarı desteklemek söz mevzusu olduğunda daima kısa yollar mevcut olmayabilir. Fakat atılabilecek yürekli ve doğru adımlar yardımıyla bu yollar elden geldiğince kısaltılabilir. İsveç ve Finlandiya’nın bağlaşık olmak istedikleri devletlerin güvenlik kaygıları ve hassasiyetleri mevzusunda göstereceği tavır Türkiye’nin de bu ülkeleri ne kadar bağlaşık olarak görmek isteyeceğini belirleyecektir. İttifakın her genişleme sürecinde pozitif ve yapıcı bir noktada duran Türkiye’nin parçası olduğu örgütle ilişkilerini sorgulamaya cüret edenlerin cehaleti ve hadsizliği bu duruşumuzu değiştirmeyecektir. Dış ilişkiler ve diyaloğun her türlüsüne açık olan ülkemiz, bu çabaların aday ülkelerin ikna edilmesine odaklanmasını tavsiye etmektedir. Terörle savaşım mevzusunda gönülsüz olan hiçbir ülkenin Ankara’da yönerge verebileceği hiçbir makam bulunmamaktadır. NATO üyelerinin terörle savaşım mevzusunda çifte standart uygulaması hâlinde ittifakın itibarının ve inandırıcılığının tehlikeye gireceğine inanıyoruz.”
[ad_2]
Kaynak: webhane.com